Devletlerin, toplumların, ailelerin kırmızı çizgileri olduğu gibi bireyin de kırmızı çizgileri vardır. İşte, ergenlik tam da bu kırmızı çizgilerin belirlendiği ve oluştuğu dönemdir. Tabii kırmızı çizgilerle beraber beyaz ve siyah çizgilerde kesinlik kazanmaya başlar.
Ergenin özellikle bu dönemde sandığımızdan daha çok ilgiye, özene, yol göstericiye ve sevgiye ihtiyacı vardır. Ergeni yavru bir kuşa benzetecek olursak, anne kuşun ilk uçuşunda yavru kuşunun yanında olduğu gibi, o da kendi başına uçacak bile olsa, hiç olmazsa ilk uçuşlarında yanında birilerini arayacaktır. Bu dönem de kendisinin en yakınında olup kendisine yardımcı olanı gönülden sevecektir. İlerleyen dönemlerde bu sevgi, bağlılık halini alır ve çoğu kere ömür boyu sürer.
Bu dönemde ergen, hele hele sıcak ve mutlu bir aile ortamından mahrum büyüyen gençler, kendilerini bekleyen tehlikeleri göremezler. Onlarda mantıktan ziyade, his ve hayal hakimdir. Bir görüşte aşık olur, bir tatlı söze kanıverirler. Okudukları uydurma aşk romanlarına inanır, sevdiklerinin kendilerine zarar vereceğini hiç hesaba katmazlar. Vaatlerine aldanır, sadakat yemini ederler.
Ergen, o kadar çıkmazda ve çelişkidedir ki bu dönemde bunu en iyi bir örnek vererek açıklayalım. Mesela; bazen kızdırdığı veya sık sık kırdığı annesinin kucağına sığınmaya, dizlerine yatıp, başını şefkatle okşatmaya şiddetle gereksinim duyar. Annesi okşamaya başladığında da "Ben bebek miyim? Niye okşuyorsun?" der. Annesinin kırılacağını bile düşünmez.
Gençleri ailesi ile çalışmaya iten, onları her şeye itiraz eden bir isyancı durumuna düşüren aile içi münasebetlerin zayıflığıdır. Örnek verecek olursak; büyük politikacıların, zengin iş adamlarının, hastası çok doktorların kısacası evine ayıracak zamanı olmayan bütün babaların çocukları ile arası açıktır. Babası saygı duyulan, partinin gözbebeği politikacıdır. Oğlu sırf onu küçük düşürmek için karşı partinin safına geçer. Babası zengin fabrikatördür, oğlu onun milyarlarına zarar vermek için kumarbaz olur. Bir gecede milyonlar kaybeder, önüne gelene borçlanır. Okuduğum bir kitaptaki on yaşında bir çocuğun, doktor babası hakkında arkadaşına söylediği bir söz kitabı okurken içimi burktu. Çocuk babası hakkında " Babamın vizite parası veren her yabancıya ayıracak bol zamanı var, fakat bana yok! " Çocuğun söyledikleri gerçekten doğruydu.
Kendi ergenliğimizi hatırlayalım, ergene karşı ona göre davranalım derim. Bir gün Nasrettin Hoca, damdan düştüğünde kendisine yapılan hekim getirme önerisini reddetmiş ve:
— Bana damdan düşen birisini getirin. Damdan düşenin halini damdan düşen bilir.
ERGENLİK ÇAĞINDAKİ KIZLAR
Ergenlik dönemine yeni girmiş kızların kendilerine güvenleri yoktur. Güvensiz oluşları zalimce davranmalarına yol açar. Arkadaşlarına duyduğu aşırı sevgi ve güvensizliğin bileşimi kötü davranıştır. Arkadaşlarını da genellikle erkeklerden seçerler. Çünkü onlarla arkadaşlık yapmanın daha kolay olduğu ve onların daha kabul edici olduklarını açıkça ifade ederler.
Kızlar, erkekler gibi bu dönemde psikolojik sorunlarını içlerine atmazlar, hemen dışa vururlar. Her
şeyle kavga ederek evdeki sorunlarını başarılı bir biçimde çözerler.
Kızlar, duygularını anlatmada çok rahattırlar. Sözlü iletişim kurmada çok başarılıdırlar. Sürekli kavga eden bir kız çocuğu ana babalar için ortadan kaybolan bir erkek çocuğundan daha çok gerginlik kaynağı olur. Kız çocukların yeni yetmelik dönemleri evde çok daha gürültülü geçse de ana babalarından daha çok destek alırlar. Anne babalarını çok fazla önemsemezler. Ergenlik ben
merkezciliği hakimdir.
ERGENLİK ÇAĞINDA ERKEKLER
Ergenlik döneminin başlamasıyla erkek çocuklar odalarına girer, kapıyı kapatır, müzik setlerini açar ve ergenlik döneminden sonra odadan çıkarlar. Ortalıkta kaybolmakta uzmanlaşırlar. Kısacası erkek çocuklar ana babalarından uzak durarak onlardan ayrılma sorunlarını çözerler. Kavga çıkmasın diye kendilerinden yapmaları istenenleri yapacaklarını söylerler ama bir yolunu bulup kaçarlar ve sözlerini
yerine getirmezler.
Erkek çocuklar ağız dalaşı yapmazlar. Bu konuda pek deneyimleri yoktur. Baş edemeyeceklerini
bildiklerinden yüzleşmeden kaçarlar. Ya dövüşecek ya da kaçacaklardır.
Evde çoğunlukla ikincisini yeğlerler . Kızgınlıklarını bazen duvarları yumruklayarak, bazen evden
çıkarken kapıları çarparak gösterirler.
Bir diğer belirtisi de çok uyuşukturlar. Uyku hastalığına yakalandığını sanırız. Hiçbir şey yapmazlar, çok yavaştırlar.
Alıntı
Ergenin özellikle bu dönemde sandığımızdan daha çok ilgiye, özene, yol göstericiye ve sevgiye ihtiyacı vardır. Ergeni yavru bir kuşa benzetecek olursak, anne kuşun ilk uçuşunda yavru kuşunun yanında olduğu gibi, o da kendi başına uçacak bile olsa, hiç olmazsa ilk uçuşlarında yanında birilerini arayacaktır. Bu dönem de kendisinin en yakınında olup kendisine yardımcı olanı gönülden sevecektir. İlerleyen dönemlerde bu sevgi, bağlılık halini alır ve çoğu kere ömür boyu sürer.
Bu dönemde ergen, hele hele sıcak ve mutlu bir aile ortamından mahrum büyüyen gençler, kendilerini bekleyen tehlikeleri göremezler. Onlarda mantıktan ziyade, his ve hayal hakimdir. Bir görüşte aşık olur, bir tatlı söze kanıverirler. Okudukları uydurma aşk romanlarına inanır, sevdiklerinin kendilerine zarar vereceğini hiç hesaba katmazlar. Vaatlerine aldanır, sadakat yemini ederler.
Ergen, o kadar çıkmazda ve çelişkidedir ki bu dönemde bunu en iyi bir örnek vererek açıklayalım. Mesela; bazen kızdırdığı veya sık sık kırdığı annesinin kucağına sığınmaya, dizlerine yatıp, başını şefkatle okşatmaya şiddetle gereksinim duyar. Annesi okşamaya başladığında da "Ben bebek miyim? Niye okşuyorsun?" der. Annesinin kırılacağını bile düşünmez.
Gençleri ailesi ile çalışmaya iten, onları her şeye itiraz eden bir isyancı durumuna düşüren aile içi münasebetlerin zayıflığıdır. Örnek verecek olursak; büyük politikacıların, zengin iş adamlarının, hastası çok doktorların kısacası evine ayıracak zamanı olmayan bütün babaların çocukları ile arası açıktır. Babası saygı duyulan, partinin gözbebeği politikacıdır. Oğlu sırf onu küçük düşürmek için karşı partinin safına geçer. Babası zengin fabrikatördür, oğlu onun milyarlarına zarar vermek için kumarbaz olur. Bir gecede milyonlar kaybeder, önüne gelene borçlanır. Okuduğum bir kitaptaki on yaşında bir çocuğun, doktor babası hakkında arkadaşına söylediği bir söz kitabı okurken içimi burktu. Çocuk babası hakkında " Babamın vizite parası veren her yabancıya ayıracak bol zamanı var, fakat bana yok! " Çocuğun söyledikleri gerçekten doğruydu.
Kendi ergenliğimizi hatırlayalım, ergene karşı ona göre davranalım derim. Bir gün Nasrettin Hoca, damdan düştüğünde kendisine yapılan hekim getirme önerisini reddetmiş ve:
— Bana damdan düşen birisini getirin. Damdan düşenin halini damdan düşen bilir.
ERGENLİK ÇAĞINDAKİ KIZLAR
Ergenlik dönemine yeni girmiş kızların kendilerine güvenleri yoktur. Güvensiz oluşları zalimce davranmalarına yol açar. Arkadaşlarına duyduğu aşırı sevgi ve güvensizliğin bileşimi kötü davranıştır. Arkadaşlarını da genellikle erkeklerden seçerler. Çünkü onlarla arkadaşlık yapmanın daha kolay olduğu ve onların daha kabul edici olduklarını açıkça ifade ederler.
Kızlar, erkekler gibi bu dönemde psikolojik sorunlarını içlerine atmazlar, hemen dışa vururlar. Her
şeyle kavga ederek evdeki sorunlarını başarılı bir biçimde çözerler.
Kızlar, duygularını anlatmada çok rahattırlar. Sözlü iletişim kurmada çok başarılıdırlar. Sürekli kavga eden bir kız çocuğu ana babalar için ortadan kaybolan bir erkek çocuğundan daha çok gerginlik kaynağı olur. Kız çocukların yeni yetmelik dönemleri evde çok daha gürültülü geçse de ana babalarından daha çok destek alırlar. Anne babalarını çok fazla önemsemezler. Ergenlik ben
merkezciliği hakimdir.
ERGENLİK ÇAĞINDA ERKEKLER
Ergenlik döneminin başlamasıyla erkek çocuklar odalarına girer, kapıyı kapatır, müzik setlerini açar ve ergenlik döneminden sonra odadan çıkarlar. Ortalıkta kaybolmakta uzmanlaşırlar. Kısacası erkek çocuklar ana babalarından uzak durarak onlardan ayrılma sorunlarını çözerler. Kavga çıkmasın diye kendilerinden yapmaları istenenleri yapacaklarını söylerler ama bir yolunu bulup kaçarlar ve sözlerini
yerine getirmezler.
Erkek çocuklar ağız dalaşı yapmazlar. Bu konuda pek deneyimleri yoktur. Baş edemeyeceklerini
bildiklerinden yüzleşmeden kaçarlar. Ya dövüşecek ya da kaçacaklardır.
Evde çoğunlukla ikincisini yeğlerler . Kızgınlıklarını bazen duvarları yumruklayarak, bazen evden
çıkarken kapıları çarparak gösterirler.
Bir diğer belirtisi de çok uyuşukturlar. Uyku hastalığına yakalandığını sanırız. Hiçbir şey yapmazlar, çok yavaştırlar.
Alıntı
.